12 Şubat 2015 Perşembe

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok - Erich Maria Remarque

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
Erich Maria Remarque
Everest Yayınları
215 Sayfa
Çeviren: Burhan Arpad
Puanım:★★

Bizler gençlik falan değiliz artık. Dünyayı fethetmek istediğimiz de yok. Kaçan kimseleriz. Kendi kendimizden kaçıyoruz. Kendi hayatımızdan kaçıyoruz. On sekiz yaşımızda dünyayı ve hayatı sevmeye başlamıştık. Sonra da aynı şeylere ateş etmek zorunda kaldık. Patlayan ilk obüsler, kalbimize rastladı.

    Yukarıdaki cümle kitabın henüz başlarında geçiyor. Savaşın acımasızlığının özeti gibi... Yalın, basit ama keskin bir cümle... Etrafında mermiler uçuşan, eli kalem tutması gereken gencecik ve hayatı yeni tanımaya başlamış bedenlerin, savaşın soğuk yüzüyle karşılaşmalarının en çarpıcı anlatısı bu kitap... İnsanlığın nasıl ayaklar altına alındığının yazılı feryadı bir nevi...

    Paul Baeumer, 18 yaşında bir lise öğrencisiyken arkadaşlarıyla birlikte savaşa gönüllü olarak katılmaya karar verir. Tabii savaşa katılan gençlerin kararlarında kendi kararları değil, savaş çığırtkanlığı yapan öğretmeni etkilidir. Böylece I. Dünya Savaşı'ndaki en büyük cephe olan Batı Cephesine giderler. Hayatı daha tanıyamadan belki de dünyanın en kötü şeyiyle karşılaşacaklarının farkında değillerdir.

    Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, hayatımda okuduğum en güzel kitaplar arasına girdi; çünkü savaşı doğal ve bir o kadar da kanıksanmış bir şekilde, asla abartmadan anlatıyor. Kanla örülmüş duvarları yıkan, insanlara insan olduğunu bir kez daha hatırlatan, karanlığın içine gömülmüş umutları okurların aydınlık yüreklerine serpen bir kitap. İlk sayfadan insanı hapsediyor; savaşa, tükenmişlik duygusuna ve cephenin en ateşli yerlerine götürüyor Remarque. Bunda şüphesiz kendisinin de I. Dünya Savaşı'nda görev almış bir asker olmasının katkısı büyüktür diye düşünüyorum. Tabii bir de kahraman bakış açısıyla ve şimdiki zaman kipini kullanarak yazmış. Savaşı kitap boyunca Paul Bauemer'in gözünden izledim, sanki onun zihninde bir yer edindim. Bu da kitaptaki her olayın bizzat yaşanılmış hissi veriyor. Dediğim gibi insanı alıp cepheye götürüyor. Atılan mermilerin vızıltıları, patlayan topların gümbürtüleri, ölen askerlerin bağrışları, yaralı askerleri taşımaya çalışanlar, biraz önce beraber yemek yenilen arkadaşın ölüme doğru koşması ve tüm insani duyguların karman çorman olduğu bir yürek... Toprağa gömülmüş, boğuşan, can çekişen, geleceğe umutla bakmak isterken mermilerin hedefi olan bir yürek... Hayır! Aslında emperyalist güçlerin, toprak hırsına kapılan liderlerin, insanları birbirine düşüren güçlerin, nefret söylemlerinin hedefi olan bir yürek...

    Remarque, kitabın ilk sayfasına şu notu düşmüş: ''Bu kitap ne bir şikayet ne de bir itiraftır. Sadece savaşla yok edilmiş bir nesilden söz etmek istemektedir... O insanlar bombalardan ve mermilerden kurtulmuş olsalar da!'' Ben bu söze sonuna kadar katılıyorum. Romanın anlatıcısı Paul da asla şikayet etmiyor, kaçış aramıyor, durumu o kadar kabullenmiş bir durumda ki, önünde başına mermi isabet eden bir erin kafasının kopmasını sakin ve olağan karşılıyor. Kitap, bunun gibi birçok çarpıcı paragrafla dolu. Günlük yaşantımızda bizim ruhen ve bedenen çökmemizi sağlayacak şeyler, savaşın adeta birer sıradanlığı olmuş. Deliler gibi çarpışan askerlerin kahramanlıkları değil, savaşın insan ruhundaki yansımaları ve o insanların çöküşleri var bu kitapta. Özellikle Paul'un cepheye gitmeden annesiyle geçirdiği son akşam beni derinden sarstı. Hele ki düşman askeriyle baş başa kaldığı andaki hissettiği duyguları okurken yüreğimin dağıldığını hissettim. Bence, bu konularda eşik değeri düşük olanların gözlerinin dolmaları imkansız değil.

    Kitabın en güzel yönü savaşı tek bir yönden ele almaması; yani sadece cepheyi, çarpışan askerleri anlatmaması diyebilirim. Çarpışmaların olmadığı zamanlarda askerlerin yaşamı, bir kaz buldukları zaman yaşadıkları sevinç, Paul'un evde annesiyle ve ailesiyle yaşadıkları, savaşı yaşamayan orta yaşlı insanların atıp tutmaları ve yaralı askerlerin gezici hastanelerde gördüğü dramlar... Hepsi var bu kitapta. Bu sayede okurken birçok pencereden savaşı hissetmemizi sağlamış yazar.  Evet, bizler şanslıyız; çünkü savaşı görmedik ve yaşamadık. Ama bir kitabın içinde de olsa savaşı yaşamak, o insanların durumlarını anlamak için böyle kitaplar okumak gerekli diye düşünüyorum. Savaşın, (haksız ve tamamen liderlerin ve kitlelerin hırsı yüzünden yapıldığı zamanlarda) ne kadar gereksiz ve acımasız olduğunu, insanların satranç tahtasında kurban edilen piyonlara nasıl dönüştüğünü keskin hatlarla belirginleştirilmiş bir yazınsal tablo ortaya koymuş Remarque.

     Son bir bilgi olarak belirtmek istiyorum: 1933 yılında  Nazi Almanya'sında bu kitap yasaklanmış, hatta toplatılıp yakılmış. Erich Maria Remarque, vatandaşlıktan çıkartılmış ve bu kitap yüzünden onu öldürmek istemişler ama aramaları sonucu Remarque'ı bulamayınca ne yazık ki ablasını öldürmüşler. Bu sebep için bile bu kitap okunmalıdır diyorum. Ayrıca Yaşar Kemal de bu kitap için 20. yüzyılın en iyi kitabı demiş. Gerçek bir şeyler okumak isteyenlere, savaşı yazılı da olsa yaşamak isteyenlere tavsiye ediyorum. Son olarak üzülerek söylemek gerekiyor ki, şu an batı değil tüm dünyada hâlâ yeni bir şey yok... Esen kalın.

Altını Çizdiklerim
  • Eşit ücret, eşit yemek; savaş çoktan unutulup gitmiş olur.
  • Fakat topraktan ve havadan -özellikle topraktan- direnci kamçılayan kuvvetler fışkırır. Toprak, herkesten daha çok asker için önemlidir. Bir asker bedenini toprağa şöyle bir bastırdığı, ateş korkusuyla yüzü ve her yanıyla kendisini toprağa gömdüğü zaman toprağı tek dostu, kardeşi ve anası bilir; korkusunu ve çığlığını onun sükun ve güven dolu kucağına boşaltır. Toprak da bütün bunları bağrına basar; bir hayata on saniyelik bir ömrü bağışlayıp sonra onu yeniden kavrar; hem de bir daha bırakamamak üzere kimi zaman. Toprak, toprak ve yine toprak!
  • Pek çok ölü gördükten sonra, bir tek kişi için bu derece acı çekmenin anlamı kolay kavranmıyor.
  • Ama sen bundan önce benim için bir fikir, bir bileşimdin sadece. Beynimin içinde yaşayan ve beni bu karara yönelten bir fikirdin! Ben bu fikri hançerledim. Şimdi ise senin de tıpkı benim gibi bir insan olduğunu görüyorum. El bombalarını, süngünü ve silahlarını düşünmüştüm. Şimdi ise karını, yüzünü ve ortak yanımızı görüyorum.
  • Gencim, yirmi yaşındayım. Ama hayatta umutsuzluktan, ölümden korkudan ve acı uçuruma sürükleyen anlamsız bir dıştanlığın kösteklenmesinden başka bir şey tanımıyorum. Milletlerin birbirlerine zorla düşman edildiğini ve hiç ses çıkarmadan, hiçbir şey bilemeden budala, uysal ve bönce birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki beyinlerinin, bütün bunları daha ustaca ve daha devamlı yapmak için yeni silahlar ve yeni laflar bulduklarını görüyorum.

12 yorum:

  1. Ne muhteşem bir eser değil mi? Ben bu eseri okuduğum zaman bir an savaşın acımasızlığı nedeniyle nefes alamaz olmuştum. Yutkunamadım. Yazar çok iyi anlatmış. Savaşların gerçek yüzü ancak bu kadar gerçekti anlatıla bilinir. Senin de beğenmiş olmana çok sevindim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten Eral abla severek, beğenerek kitaptaki savaşı hissederek okudum. Kesinlikle herkesin okuması gereken bir kitap, beğenilmeyecek gibi değil.

      Sil
  2. Ben de sizin yaşlarınızdayken okumuştum çok güzel kitaptır hakikaten... son cümlenizde de çok haklısınız halen değişen bir şey yok, olacak gibi de gözükmüyor ne hazindir ki ....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşin umutsuzluğa götüren tarafı olumlu gelişmelerin çok az olması. Ben ilerleyen yıllarda bir kez daha okumayı düşünüyorum; çünkü her yaşta bir şeyler çıkarabilecek bir kitap.

      Sil
  3. İlk gençlik yıllarında okuduğum bende iz bırakan kitaplardandır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okulum dolayısıyla blogla ilgilenemedim bu yüzden geç cevap için özür diliyorum. :) Bende de uzun yıllar iz bırakacağına eminim. :)

      Sil
  4. Merhaba! En sevdiğim bloglardan birine sahip olduğun için blogumdaki kitap etiketime seni de mimledim, soruları cevaplarsan sevinirim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. :) Teşekkür ederim. Şu an yoğunluk nedeniyle mimlerle pek ilgilenemiyorum. Özür diliyorum sizden. :)

      Sil
  5. Yıllar önce okumuştum. Klasikler arasında yer alan bir kitaptır, herkesin okuması gerekenlerden.
    Blogunuzu etkinlikte görüp gelmiştim, hemen takibe aldım. Bana da beklerim, umarım blogumda gönlünüze göre bir şeyler bulursunuz :)
    www.nowacraft.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hemen bakıyorum. :) Herkes okumalı dediğiniz gibi, savaşın tüm ayrıntıları var bu kitapta. :)

      Sil
  6. En iyi hangi yayınevinden okunmalı.

    YanıtlaSil
  7. En iyi hangi yayınevinden okunmalı.

    YanıtlaSil

...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...