26 Haziran 2014 Perşembe

Son Ada - Zülfü Livaneli

Son Ada
Zülfü Livaneli
Doğan Kitap
183 Sayfa
Puanım:★★★
1.Kategori (10 puan): İsminde yaz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların yazın geçtiği bir kitap

   Bu aralar ülkenin ruh sıkıcı halinden midir bilinmez, sürekli içinde karanlık bir hava barındıran kitaplar okuyorum. Son zamanlarda okuduğum kitapların hepsi de o kadar düşündürücü ki bitirince insanı kendi sayfalarından oluşturduğu bir odaya kilitleyip ''Hadi bakalım madem başından büyük işlere kalkıştın otur birazcık düşün.'' diyor. Beni uzun soluklu düşüncelere sevk eden ve iyi ki okudum dediğim bir kitap dahaSon Ada, bir ütopyanın distopyaya dönüşünün sarsıcı öyküsü. Son Ada, Türkiye'nin adeta siyasi bir portresi.

   Okuduğum ikinci alegorik eserdi ve yine sevdim. Bu seferki hikaye bilinmeyen ülkenin bilinmeyen başkentinden uzakta, insanların huzur ve barış içinde yaşadığı, kendi kendine yettiği ve sanki cennetten kopup gelmiş bir kara parçası, insanlığın son sığınağı olan bir adada geçiyor. Adada herkes kapı numarasından tanınıyor, adanın sahibi bile adanın kendisine ait olduğunu unutmuş, adanın huzur verici dinginliğine bırakmış kendini. Bu huzur verici ortam, bir darbe ile göreve gelmiş ve devlette uzun zamandır  başkanlık yapmış diktatörün gelişiyle son buluyor. Ada birden Başkan'ın emeklilik oyuncağı haline geliyor. Zulüm usul usul adanın etrafını sarıyor.

   Kitabın anlatıcısı bir ada sakini ve amatör bir yazar. Bundan dolayı da çok basit bir dile sahip. Bu bir edebiyat başarısıdır bana göre; çünkü Zülfü Livaneli, bir amatör yazar rolüne bürünmüş ve bunun altından başarıyla kalkmış. Tabii bir de gerçekleri söylemekten asla yılmayan, son ana kadar savaşan ve bence aydın kesimi temsil eden Yazar var. Yazar'ın kitaptaki bir sözü o kadar düşündürdü ki beni. Hiçbirimizin yaşadığı dünyaya gözlerini bu kadar kapamaya hakkı yok. Ne kadar doğru değil mi? Hangimiz kapatmıyoruz etrafta yaşananlara gözlerimizi. Belki dünyada, biraz daha özele inersek Türkiye'de yaşananların asıl nedeni bu bence. Kimimiz at gözlüğüyle dolaşıyor, kimimiz ise gözlerine siyah bant çekmiş halde kimden bir ses duyarsa ona koşuyor. 

   Kitabın diğer bir dikkat çekici yönü şuydu: Adanın simgesi haline gelmiş ve adadakiler barış içinde yaşayan martıların, Başkan'ın kışkırtmasıyla düşman seçilmesi ve insanoğlunun doğa üzerinde yaptığı kıyımların çok güzel sembolleştirilmesiydi. Yeşile düşman birinden insana dost olması da beklenilemez. Adada alınan kararlar aslında demokratik yollarla alınmıştı ama bu kararlar alınmadan önce ise ada halkı yurtlarından kovulma ile tehdit ediliyor, üzerilerine bir korku hakimiyeti sağlandıktan sonra karar alınıyordu. Tabii olaylar sarpa sarınca ve karara muhalefet olanlar hesap sormaya başlayınca, klasik savunmaya geçiliyor; bütün kararlar oy birliğiyle alınmadı denilerek bütün suç oy verenlere yıkılırken bütün fikirleri öne süren Başkan kendini masum göstermeye çalışıyordu. Bu demokrasinin günümüzde işleyişinin güzel bir örneği. Aslında mutlak bir demokrasinin sağlanamayacağının, çoğunluğun fikri önemsenirken azınlığın fikrinin göz ardı edileceğini ve sanki yokmuş gibi davranılacağını açık bir şekilde gösteriyor.

   Son Ada o kadar geniş kapsamlı ki yaz yaz bitmez. Değerli blog okuyucularımı yormak istemiyorum ve burada kesiyorum. Uzun lafın kısası benim tavsiyem bu kitabı okuyun, okutun. Zaten basit bir dili olduğu için okunması çok kolay. İçinde değinmediğim bir çok detay var. Tabii bitirince de her bir sayfayı düşünün. Aslında her kitap bitince bunu yapalım, düşünelim ki cümleler beyin hücrelerimize işlesin. Düşünelim ki bir farkındalık yaratalım. Esen kalın efenim. :)
Altını Çizdiklerim
  • “ Tekrar insanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur diye sordum kendi kendime.”
  • “ Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor.  İyilik daha zayıf kalıyor. ”
  • “ Medeniyet insanın doğayı istediği gibi denetim altına alınması demek değil miydi biraz da! ”
  • “ Biz insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş oluyor. ”
  • “ Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur. ”
  • “ İnsanlar bir gün korkar, ertesi gün unutur, hayatın ayrıntılarına dalar ve kahkahalarla gülebilirdi.”

22 Haziran 2014 Pazar

Okuma Şenliği Yaz 2014

Herkese merhabalar, :)

Yine okuma şenliği var; ama bu seferki şenlik çok başka. Kategoriler esnekleşmiş ve kitap okuması daha zevkli hale gelmiş. En güzeli ise şenliği bitireceğim derdi yok. Daha ne olsun. :) 

Pinuccia'nın gelenekselleşmiş şenliği hakkında bilgi almak isteyenler buyursunlar. tık tık

Geçen şenlik vize, final derken verimli geçmedi ama sefer iyi bir puan alacağıma inanıyorum. Bu şenlikte çok fazla kategori var ve ben de öncelikle okumak istediklerimi seçtim. Aldım elime kağıt kalemi, geçtim kitaplığımın başına ve şu listeyi çıkarttım. Herkese bol  okumalı şenlik diliyorum. :)



İlk etapta okumayı planladığım kitaplar. :)
1. Kategori (10 puan): İsminde yaz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların yazın geçtiği bir kitap. 

Son Ada - Zülfü Livaneli

2. Kategori (10 puan): Sadece tek bir kitabını okuduğunuz ve sevdiğiniz bir yazardan bir kitap.


4. Kategori (10 puan): Adında bir sayı geçen bir kitap.

Bin Muhteşem Güneş - Khaled Hosseini

6. Kategori (10 puan): Nobel ödüllü bir yazardan bir kitap.

Gabriel García Márquez - Kırmızı Pazartesi

7. Kategori (10 puan): Fransız edebiyatından bir kitap.

Bir İdam Mahkumunun Son Günü

8. Kategori (10 puan): Bir savaş kitabı.

Bozkurtlar - Hüseyin Nihal Atsız  (Kürşad'ın hayatını ve Göktürklerin yeniden dirilişini, Çin ile verilen bağımsızlık mücadelesini anlatıyor.)

9. Kategori (10 puan): Yabancı bir yazardan bir öykü kitabı.

Mark Twain - Adem ile Havva'nın Güncesi

10. Kategori (10 puan): Fantastik kurgu/bilim kurgu/distopya/steampunk vb. türde bir kitap.

Solaris - Stanislaw Lew

12. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap.

Yeşil Yol - Stephen King

14. Kategori (10 puan): Kütüphaneden veya bir tanıdığınızdan ödünç aldığınız veya sahaftan aldığınız bir kitap.

Serenad - Zülfü Liveneli


18. Kategori (10 puan): Bir tiyatro oyunu.

Cimri - Moliére

19. Kategori (10 puan): Halen yazmaya, üretmeye devam eden bir edebiyatçıdan (yazar, şair, araştırmacı...) bir kitap.

Simyacı - Paulo Coelho


20. Kategori (10 puan): Polisiye/gerilim/korku vb. türde bir kitap.

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi - Ahmet Ümit

21. Kategori (10 puan): Bir aşk romanı.

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

22. Kategori (10 puan): İlk kitabı 2010 yılında veya daha sonrası yıllarda çıkmış bir yazardan bir kitap.

Silo - Hugh Howey (Geçen şenlikte de aynı kitabı seçmiştim maalesef okuyamadım.)

23. Kategori (10 puan): Mektuplardan veya anılardan oluşan bir kitap.

Angela'nın Külleri - Frank McCourt

26. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 15 puan, toplamda 45 puan): 3 kitaplık bir seri veya aynı seriden 3 kitap.

İnce Memed serisini okumak istiyorum. Tabii diğer kitaplardan fırsat bulabilirsem. :)

27. Kategori (Her bir kitap 10 puan, iki kitap da okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 50 puan): İsminde zıt anlamlı kelimeler olan iki kitap.

Kara Kitap - Orhan Pamuk
Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov

28. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 60 puan): Goodreads’in “Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap” listesinden 3 kitap.

Dünyaların Savaşı - H.G Wells

Cesur Yeni Dünya -  Auldous Huxey
Amok Koşucusu - Stefan Zwieg

29. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.

Kaplumbağalar - Fakir Baykurt 
Fedailerin Kalesi: Alamut - Vladimir Bartol
Uyumsuz - Veronica Roth 
(Son bir yerli kadın yazar kaldı.)

30. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 50 puan, toplamda 80 puan): 17., 18. ve 19. yüzyılda yazılmış birer kitap.

17.yüzyıl---- Hamlet -  William Shakespeare
18.yüzyıl---- Gulliver'in Gezileri - Jonathan Swift
19.yüzyıl---- Hacı Murat - Lev Tolstoy
En sevdiğim kule kitap kulesi. :)


20 Haziran 2014 Cuma

Germinal - Émile Zola

Émile Zola
Germinal
Can Yayınları
Çeviren: Volkan Yalçıntoklu
609 Sayfa
Puanım: ★★★

   SOMA. Geçen mayıs ayında içimizi burkan o acı olayla hatırladık işçinin, emekçinin hayatını. Hepimiz kendi toz pembe hayatlarımıza dalmışken, tokat gibi indi yüzümüze gerçekler. Ölümün o soğuk nefesini herkes ensesinde hissetti. Yitirilen canlar, ağlayan çocuklar yüreklerimizden parça kopardılar. Hepsinden önemlisi şuydu: Üç beş kuruş uğruna yitirmiştik o canları. Başkaları servetlerine servet katsın diye o karanlık insan yutan çukurlarda çalıştılar madenciler, evine ekmek parası götürmek için güçlerinin son zerresine kadar mücadele ettiler. Peki ya bunca emeğin karşılığı ne oldu? Üç beş avuç kara toprak. Ekmeklerini kazandıkları o maden mezarları oldu.

   Bu acı felaketten sonra sosyal medyada tek bir kitabın ismi yankılandı: Germinal. Ben de hem bu acıya ortak olmak hem de maden işçilerinin hayatını daha iyi anlayabilmek için kitabı hemen aldım. Émile Zola gerçekten çok iyi bir eser kaleme almış. Maden işçilerinin kömürle kararan hayatlarını, ustaca ve keskin bir gerçeklikle yazıya dökmüş. 

Söylemek istediğim de bu,  yiyecek ekmek oldukça insan yaşayabiliyor.

   Hikaye, 1860'larda, Fransa'da bir madenci köyünde geçiyor. Genç makinist Étienne buradaki madene gelip iş arıyor ve nihayetinde madende işe başlıyor. Madenciler kuşaklar boyu aynı yerde çalışmışlar, deyim yerindeyse ekmeklerini aslanın ağzından çekip karınlarını doyurmaya uğraşıyorlar; ancak hiçbirinde başkaldırı yok. Bütün hepsi bu düzeni kabul etmiş, üç beş kuruş paraya talim ederek hayatlarını yaşıyorlar ta ki içinde bir başkaldırı saklayan Étienne buraya gelene kadar. Étienne'nin gelişi madencilerin bastırılmış duygularını su yüzeyine çıkartıyor. Sorgulamaya başlıyorlar. Biz bu sefalet ile boğuşurken burjuvazi neden çalışmadan en iyi şekilde hayatını sürdürüyor?  Biz kuru ekmekle karın doyururken onlar neden bizim soframızda ayda bir gördüğümüz eti, insafsızca kursaklarına indiriyor? Madende biz çalışıyoruz ama neden maden bize ait değil? Görüldüğü üzere geçmişten beri dünyada değişmeyen ve sanırım değişmeyecek bir düzen sürüp gidiyor. Bizler de bu dünya düzenine ayak uydurup bir şeyleri değiştiremeden, bir farkındalık ortaya koyamadan bu dünyadan göçüp gideceğiz gibi gözüküyor.

Kömür... İçimde beni ömrümün sonuna kadar ısıtacak kömür var.

   İlk sayfalarda madencilerin yozlaşmış ve karmakarışık hayatlarına göz atıyoruz. Cahilliğin ve ezilmişliğin sonuçlarını okurken içim parçalandı. Kuru ekmekle yapılan kahvaltı, düzensiz ilişkiler, en çok göze çarpan ise sefalet... Sefalet çok yüksek boyutlarda, koca bir aile kıt kanaat geçinmeye çalışıyor. Derken zaten aldığı ücretle zor geçinen işçilere bir darbe de işletmeden geliyor. Emekleri olan parayı haksız yere daha da kısıyor. Sonrasında ise emeklerine sahip çıkmak için  başlarına felaketler açacak grev yapmaya karar veriyorlar. İşletmenin bu greve karşı tutumu ise üzerinden 150 sene geçmesine rağmen günümüzde de değişmeyen bir tutum. Benim tuzum kuru, nasıl olsa aç kalacaklar ve tekrar madene dönecekler. Dünya ne kadar acımasız değil mi dostlar?

Ölüm lambaya üflüyor.

   Ayrıca sınıf çatışmasını çok güzel ele almış Émile Zola.  Sadece işçilerin hayatını değil, aynı zamanda burjuvalarının da hayatını gözler önüne sermiş. Burjuvanın nasıl vurdumduymaz yaşadığını, nasıl emekleri hor gördüğünü çok açık ortaya koymuş.  

   Kitap oldukça uzun ve uzun kitaplara has bol tasvir ve betimleme var. Kitaba başlarken gözüm korkmadı diyemem ama Émile Zola o kadar güzel anlatmış, betimlemeleri o kadar gerçekçi yazmış ki okurken hiç sıkılmadım. Kitap duru bir akıcılıkla okutuyor kendini. İçinde sevinç, heyecan, öfke, üzüntü bütün duyguları barındırıyor ama en baskın duygu ise acı. Madenciler ile beraber madene inip ben de o madenin kasvetli havasını soludum, ciğerlerime dolan kömür tozunu hissettim sanki. Mırın kırın ettiğim bayat ekmeğin değerini daha çok anladım.  Son olarak çeviriden bahsetmek istiyorum, gayet olgun bir çeviri. Cümle düşüklüğüne ya da yanlış kelimeye rastlamadım. Okumak isteyenler Can Yayınları'nı öneririm. Yazmak istediklerim şimdilik bu kadar, zaten epeyce uzun bir yazı oldu. Sabır gösterip okuyanlara teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar. 

Altını Çizdiklerim
  • “ Özgür oldukları söylenerek işçiler bir köşeye atılmıştı, evet, onlara açlıktan ölme özgürlüğü tanınmıştı, onlar da bu özgürlüğü doyasıya yaşıyorlardı. Şeçildikten sonra yoksulları eski çizmeleri kadar önemsemeyen ve ceplerini doldurup keyiflerine bakan alçaklara oy vermek karın doyurmuyordu. ”
  • “ Artık bir soru takılmaya başlamıştı aklına: Bazıları sefalet içinde yaşarken, bazıları neden zengindi? Fakirler neden zenginlerin ökçesi altında eziliyor, buna rağmen neden onların yerine geçmeyi umut etmiyorlardı? ”
  • “ Biz yalnızca adalet istiyoruz, açlık canımıza tak etti, en azından eve her gün ekmek götürebileceğimiz şekilde bir anlaşmaya varmamızın zamanı geldi diye düşünüyoruz.”
  • “ Adalet istemenin karşılığı bunca acı mı olmalıydı? ”
  • “ Hiçbir şey bitmiş değil, her şeyin başlaması için birazcık mutluluk yeter. ”
  • “ Étienne canavarın etinden oluşan günlük tayınını yuttuğunu görüyordu, asansörler hiç durmadan inip çıkıyor, lokmaları kolayca yalayıp yutan o doymak bilmez devin gırtlağından aşağı insan taşıyordu. ”

Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında, kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü. “Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır. Tüm romanlarında, doğal ve gerçekçi bir tarzla,hayatın zorluklarından bahsedilir. Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı, büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır.
Kaynak: Vikipedi

10 Haziran 2014 Salı

Vadideki Zambak - Honoré de Balzac

Vadideki Zambak
Honoré de Balzac
Bordo-Siyah Yayınları
Çeviren: Sonat Kaya
327 Sayfa
Puanım: ★★★
    Sevgili dostlar,

   Uzun zamandır buralarda değildim. Finaller yüzünden blogumu epeyce boşladım. Öyle bir sinir bozucu bir dönem ki insanı çoğu şeyden mahrum ediyor. Acısıyla tatlısıyla bir eğitim yıl bitti ve evime geldim. Benim için yaz demek kitap okumak demek. Gerçi yazda gelemedi bir türlü. Sürekli yağmur yağdı, sanırım biri çaktırmadan Türkiye'yi Amazonlara taşımıştı. Son birkaç gündür fena değil havalar.  Neyse bu kadar laf kalabalığı yeter, birazda kitaptan bahsedeyim. :)

  Kitabın konusu şöyle: Ailesi tarafından hor görülen Felix, eğitim almak için Paris'e gönderiliyor. Çocukluğu ve gençliği istediği gibi geçmiyor. İçinde sürekli bir acı hissediyor. Paris'te olayların çıkmasından sonra babası memlekete çağırıyor. Geldiğinde bir baloya konuk oluyor ve orada bir kadına rastlıyor. Kadını görür görmez aşık oluyor. Felix ilk görüşte aşka tutulmuş bir vaziyetteyken, babası onu dinlenmesi için kırsal bir bölgeye gönderiyor. Hayat ona küçük bir sürpriz yapıyor ve Felix burada aşık olduğu kadınla tanışıyor. Yalnız bir sorun var  ki, kadın evli ve çocuk sahibi şatosunda yaşayan bir Kontes ama mutlu bir evliliği yok. Olay, hüzünlü ve imkansız aşkın anlatıldığı bu konunun etrafında dönüyor.

   Kitap hakkındaki yorumlarıma gelecek olursam, elimde epeyce süründü. Oku oku bitmiyor arkadaş! İçlerinde enfes sözler, edebi değeri olan çok cümle var; fakat olay akış hızı çok çok düşük.  Tüm karakterlerin de soylular olması beni pek çekmedi. Bu sebeplerden dolayı kitabın içine bir türlü giremedim. Kitabı sevmememe neden olan diğer etmen yazarın üslubu. Uzun ve anlaşılması zor betimlemeler var. Okuma hızını düşürüyor ve hiç merak uyandırmıyor. Kitap sayfalarını çevirirken ''Acaba ne olacak?'' diye hiç sormadım. Zaten tahminlerim doğrultusunda kitap klişe bir sonla bitti. Güzel bir aşk öyküsüydü ama beni kitap hiç mi hiç sarmadı. Kitap için kötü demek istemiyorum o yüzden bana hitap etmedi demem daha doğru sanırım. Her şeye rağmen, kitapta okurken beğendiğim bir kaç satırı sizlerle paylaşmak istiyorum. :)

  • “ İnanın: Baştan başa aşk içinde geçen bir hayat, doğa yasaları bakımından uğursuz bir ayrıcalıktır. Her çiçek solar, bütün mutlulukların ertesi günü kötüdür, ertesi günü varsa. Gerçek hayat bir sıkıntılar hayatıdır. bunun canlı örneğini taraçanın dibinde bitmiş olan ısırgandır: Güneş görmeksizin, sapının üzerinde yemyeşil duruyor. ”
  • “ Yumuşak, sakin ruhlu kimseler öfke nedir bilmez, içlerindeki derin huzurun çevrelerini de kaplamasını isterler. ”
  • “ İnanın gerçek aşk ölümsüzdür, sonsuzdur, neyse hep odur; tamdır, tertemizdir, sert çıkışları yoktur, yaşlı görünmesine rağmen gençtir .

Honoré de Balzac

Asıl adı Honore Balssa'dır. Ancak ismini Balzac olarak değiştirmiş ve De ön takısını eklemiştir. Köy kökenli bir ailenin çocuğudur. Babası tüccardır. 6 yıl Vendome'da College des Oratoriens'te öğrenim gördü. Napolyon'un devrilmesinden sonra ailesi Paris'e taşındı. Burada 2 yıl daha okula gitti. 3 yıl bir avukatın yanında çalıştı. Ama küçük yaşlardan beri edebiyata gösterdiği eğilim ağır bastı. Trajedi türünü denediği 1819'da yazılmış "Cromwell" başarı kazanamayınca romana yöneldi. Para kazanmak için tarihsel, mizahi ve gotik romanlar yazdı. Bunları değişik adlarla yazdı. Basımcılık, yayıncılık, hatta dökümcülük yaptı. Başarılı olamayınca tekrar edebiyata döndü. Edebiyat hayatında çok başarılı eserler sundu. Birçok ülkede satılan romanları ve kitapları çok büyük ilgi gördü ve tepkileri üstüne topladı. Edebiyatta başarılı olan Balzac hayatının sonuna kadar edebiyatla uğraştı. Balzac, 18 Ağustos 1850 yılında hayata gözlerini yumdu. Başlıca eserleri arasında Vadideki Zambak, Goriot Baba, Tılsımlı Deri, Eugenie Grandet ve Mutlak Peşinde yer alır.
Kaynak: Vikipedi

...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...