30 Nisan 2014 Çarşamba

Çiçek Senfonisi - Özdemir Asaf


Özdemir Asaf
Çiçek Senfonisi
Yapı Kredi Yayınları
487 Sayfa
  
2. Kategori (15 puan): Bir şiir kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).

   Şiir.  Okunması zor olmasa bile (bu kitap için geçerli.) anlaşılması en zor yazın türü; çünkü öznel duyguları içeriyor. Yazanın aşklarını, öfkelerini, hayatından kesitleri barındırıyor ve haliyle tam anlamıyla şiiri özümsemek bana göre çok zor. Bütün bunlara rağmen şiir okumayı severim; ama bu zamana kadar gidip hiçbir şiir kitabına dokunmamıştım. Ara ara okuduğum bir türdü ta ki bu kitaba kadar.
  
   Özdemir Asaf biraz farklı yazmış. Bazı mısralar var ki için içinden çıkamayıp, ''Ne anlatmak istemiş olabilir Özdemir üstat?'' diye kendi kendime söylendiğim oldu. Anlamadığımı itiraf etmekten kaçmıyorum ki zaten Özdemir Asaf gibi bir şairin şiirleri öyle çocukluğumuzun 23 Nisan şiirleri gibi de olamazdı. Bu kadar olumsuz başlangıç yeter . Kendimce anladığım şiirleri yok mu? Tabii ki var. Bir kere mükemmel derecesinde şiirler yazmış. Kısa ve öz, duygu yüklü şiirler. Onlar nasıl ifadeler öyle! Can evimden vuruldum resmen. Başka bir dünyaya ışınlandım da geldim ve hazır buralardayken yazıyım dedim. Şöyle beğendiğim şiirlerden birkaç tane paylaşmak istiyorum. Umarım okuyanların da hoşuna gider. :) Unutmadan söylemek istiyorum, kitap Özdemir Asaf'ın hayattayken yayınlanan şiirlerinin toplu halde basımı.


27 Nisan 2014 Pazar

Martin Eden - Jack London

Jack London
Martin Eden
İletişim Yayınları
Çevirmen: Yiğit Yavuz
421 sayfa
Puanım:★★★

   Ve bir kitap daha biter. Hâlâ etkisindeyim özellikle o son paragraf...

  Jack London'dan daha önce Beyaz Diş'i okumuştum; ancak aradığımı bulamamıştım sanki. Bu yüzden acabalar ile başlasam da kitap aradığımı fazlasıyla sundu bana.  Teşekkürler Jack London.
   
   Genç, sağlıklı, güçlü ve kuvvetli bir denizci Martin Eden'ın yazar olabilme hikayesi bu kitap. Hikaye, Martin'in zengin bir aile tarafından akşam yemeğine çağrılmasıyla ve orada Ruth'a aşık olmasıyla başlıyor. Ruth'un ona kitap hediye etmesiyle de kitap okumaya merak salıyor. Sürekli okuyor, araştırıyor, ve bir gün neden ben de yazmıyorum diyor. İçinden gelen yazma dürtüsüne karşı gelemiyor. Böylece Martin Eden'ın yazar olabilme serüveni başlıyor. Martin Eden okuyor, durmadan yeni yazılar yazıyor, sürekli çalışıyor. Uykudan geçen zamanı boşa geçmiş olarak görüyor. Hayatından fedakarlık yapıyor, onun için hayat sadece yazmak olup çıkıveriyor bir anda. Yazdıklarını dergilere gönderiyor ama gelen tek bir cevap var, o da ret. Bu cevaplar karşında da yılmıyor, savaşmayı sürdürüyor Martin Eden. Yeri geliyor aç kalıyor, eşyalarını rehin bırakıyor. Tüm olumsuzluklara rağmen idealinin peşinden koşuyor. Beni de en çok asla pes etmemesi etkiledi. Çevresindekilerin tutumlarına ve bütün bu can sıkıcı olaylara karşı dik durdu ve hayallerinden vazgeçmedi; fakat hayalleri kaybolunca... 

   Martin Eden, Jack London'ın yazar olabilmek için verdiği mücadeleyi ve edebiyat dünyasına kendisini kabul ettirme çabasından izler taşıyor. Örneğin, ufak bir araştırma yaparak kitaptaki Ruth Morse adlı karakterin Jack London'un ilk aşkı Mabel Applegarth olduğunu öğrendim. Martin Eden Ruth'a çok büyük bir aşkla bağlanmıştı ve okuduğum en güzel aşklardandı. Martin açısından saf ve temiz  duygulara sahip bir aşktı. Hissedilen duygular ve duyguların aktarılışı çok gerçekçiydi. Öyle ki bazı yerlerde kendimden kesitler gördüm. Bunun nedeni olarak, Ruth'un gerçek bir kişiden esinlenerek yaratılmış olması gibi gözüküyor. Karakter-yazar benzerliği hakkında son bir kaç bilgi vermem daha gerekirse eğer Jack London'da Martin gibi yoksul büyümüş, okulunu tamamlayamamış ve yazar olana kadar da her işi yapmış.
   
   Jack London'ın kolay ve anlaşılabilir bir dili var ve okuyucuyu yormuyor. Özellikle betimlemelerine hayran kaldım, birkaç betimlemesini not ettim. Kitaptaki aşk ile ilgili cümleler  gerçekten çok vurucuydu. Benim için kitabın en iyi tarafı aşkın ve sevginin tarif edildiği kısımlardı. Burada kimsenin aklına bu kitabın salt bir aşk kitabı olduğu gelmesin çünkü; yazar alt metinde işçi sınıfına, ağır çalışma şartlarına, açlık ve sefalete çok başarılı bir şekilde değinmiş. Bir yazar olabilme çabasını anlatırken işçi sınıfının sorunlarına ustaca yazı aralarına sıkıştırmış. Bir gerçek var ki bugün bile bu sorunların hemen hemen hepsi devam ediyor. Dünyadaki düzenin hâlâ değişmemesi gerçekten üzücü. Bundan dolayı Martin'in çamaşırhanede çalıştığı satırları okurken üzerime ağırlık ve yorgunluk çöktüğünü hissettim diyebilirim. Kitapta Jack London bir gerçeği daha yüzümüze çarpmış. İnsanlar için bizim karakterimiz, öz benliğimiz önemli değildir; bizim şöhretimize, giyim-kuşamımıza bakarlar. Gerçek sevgi bizi biz olduğumuz için sevenlerden gelir. Maalesef bu da çok fazla olmuyor.

   Martin Eden bir baş yapıt ve her kitapsever mutlaka okumalı diye düşünüyorum. Esen kalın. Keyifli okumalar :)
Altını Çizdiklerim
  • “İnsanlar en iyisinin, en doğrusunun kendi renk, inanç ve siyasetleri olduğuna, dünyanın başka yerlerinde yaşayanların daha talihsizce konumlanmış bulunduklarına inanırdı; Ruth da bu dar kafa yapısına sahipti. Eski zamanlarda Yahudilerin kadın olarak doğmadıklarına şükretmesinin; modern zamanlarda misyonerlerin, insanların inançlarını değiştirmek için dünyanın diğer ucuna gitmesinin sebebi, bu dar kafalılıktı.”
  • “Aşkın akılla hiç ilgisi yoktu. Sevdiğin kadının doğru ya da yanlış şekilde akıl yürütmesi önem taşımıyordu. Aşk, aklın üzerindeydi.”
  • “Dünyada her şey raydan çıksa, aşk yine emin kalır.”
  • “Ben, benim ve kendi beğenilerimi insanların bağlaşık yargılarına tabi kılmayacağım. İnsanların çoğunluğu bir şeyden hoşlanıyor ya da hoşlandığına inandırılıyor diye, benim de o şeyden hoşlanıyor taklidi yapmam için dünyada hiçbir neden yok.”


Jack London

12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Gerçek adı John Griffith Chaney’dir. Maddi sıkıntılar nedeniyle küçük yaşta okulu bırakıp gazete satıcılığı, tayfalık, balıkçılık, istiridye korsanlığı, gazetecilik, sahil koruma devriyeliği gibi çeşitli işlerde çalıştı ve Amerikan işçi sınıfını tanıdı. 1894’te serserilik suçlamasıyla otuz gün hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra hayatını değiştirmek arzusuyla liseye kayıt yaptırdı. Lise öğrenimini bir senede tamamlayarak 1896 yılında Kaliforniya Üniversitesi’ne girdi. Bir dönem okuyabildiği üniversiteden maddi zorluklar sebebiyle ayrıldı. 1897’de Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı ama bir yıl sonra yine yoksul ve işsiz olarak geri döndü. Yoğun bir çalışma programı hazırlayarak şansını yazarlıkta denemeye karar verdi. Soneler, baladlar, nükteli fıkralar, anekdotlar, korku ve serüven öyküleri yazmaya başladı. 1909’da yazdığı Martin Eden bu dönemi yansıtması bakımından otobiyografik izler taşır. İlk kitabı Kurt Dölü (1900) büyük ilgiyle karşılandı. Aynı yıl Elisabeth Maddern ile evlendi ve bu evlilikten iki kızı oldu. Ancak bu beraberlik uzun ömürlü olmadı ve 1904’te sona erdi. Charmian Kittredge ile ikinci evliliğin ardından 1910’da Kaliforniya’daki çiftliğinde hayatını kaybetti. London yazarlık kariyeri boyunca elliye yakın kitap yazdı ve döneminin en çok okunan yazarlarından biri oldu. Yazdıkları, yaşadıkları etrafında şekillenmiş, sosyalizmin de etkisiyle toplumcu bir dünya görüşüne ulaşmıştır. Başlıca eserleri arasında Beyaz Diş, Martin Eden, Demir Ökçe, Uçurum İnsanları ve Vahşetin Çağrısı yer alır.

19 Nisan 2014 Cumartesi

##Kitap Alışverişim-2 İdefix.com Bahar Kampanyası


    Bu aralar kitap siteleri birbirleriyle yarışırcasına kampanya üstüne kampanya yapmaya başladılar. İdefix' in bahar kampanyasında almak isteğim kitapları en az %35 indirimde görünce bende alma isteği uyandı ve tabii ki benim gibi kitap alma hastalığı olan biri için kendine dur demesi çok zor. Bu indirim fırsatını yakalayıverince de kendimi tutamadım ve listemde olan kitaplardan bir sepet oluşturup siparişimi verdim. Evet, okunmayı bekleyen bir dolu kitap varken yine kitap alma isteğine yenik düştüm ama  bu kez kesin kararlıyım; yazın sonuna kadar kitap siparişi vermek yok. (Çıkmasını beklediğim birkaç kitap hariç.) Bakalım sözümde durabilecek miyim? Özellikle Silo için -distopik bilim kurgu olması açından ve benim bilim kurguya duyduğum aşırı ilgiden dolayı- beklentimin yüksek. Aynı şekilde bir diğer bilim kurgu kitabı Solaris için de öyle. Tolstoy macerama öykü kitabıyla başlamış ve çok beğenmiştim. Çitayı yükselterek romanlarına da giriş yapacağım. Umarım en kısa sürede hepsini okur, yorumumu paylaşırım. Herkese iyi okumalar :)

Alışveriş Değerlendirmem

Tedarik Süreci: 5/5 Bir iş gününde hepsi tedarik edildi ve kargoya teslim edildi.
Paketleme: 4,5/5  Baloncuklu poşete konmuştu. Sadece Sineklerin Tanrısı'nın sırt kısmında ufak bir ezilme var.

17 Nisan 2014 Perşembe

İnsan Neyle Yaşar? - Lev Tolstoy

İnsan Neyle Yaşar?
Lev Nikolayeviç TOLSTOY
İş Bankası Kültür Yayınları
Çevirmen: Koray KARASULU
86 Sayfa
Puanım: ★★★

     Pinuccia'nın Kitapları'nın düzenlemiş olduğu yazar ayları etkinliğinde ayın yazarının Tolstoy olduğunu öğrenince ben de katılmak istedim. Böylelikle hem Tolstoy'dan ilk defa bir kitap okumuş oldum hem de yeni bir blogger olarak etkinlik tecrübesi kazandım. Ayrıca okuma şenliği kapsamında bir öykü kitabı  okuyarak bir taşla üç kuş vurdum.

    Tolstoy kısa ve öz yazmış, vermek istediği mesajı dolandırmadan anlatmış. Sayfa hacmi küçük ama anlam hacmi büyük bir kitap. Altı adet dokunaklı öyküden oluşuyor. Öykülerinde yalın ve akıcı bir dil kullanmış. Niçin yaşıyoruz? Neden dünyaya geldik? İnsan Neyle Yaşar? Dünya üzerinde yaşayan insanların yüzyıllardır sordukları bunun gibi sorulara, sevgi ve ahlak temalı, dini yönü ağır basan öykülerle cevap vermiş Tolstoy. Ben gerçekten sevdim kitabı. Zaten sayfa sayısı az, bir çırpıda bitiyor ve bence ara ara tekrar okunmalı diye düşünüyorum. Kitaba ismi veren "İnsan Neyle Yaşar?" isimli öykü ise diğerlerinden biraz daha fazla hoşuma gitti benim. Tolstoy'u sevdim ve okumaya devam edeceğim.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Zorba - Nikos Kazancakis

Zorba
Nikos KAZANCAKİS
Can Yayınları
Çeviren: Ahmet ANGIN
348 Sayfa
Puanım: ★★★★
    
   Kitap okumayı gerçekten seviyorum. Sevmeme neden olan en büyük düşünce: Kitap okuyan insanlar tek bir hayat yaşamazlar,  kendi hayatlarını okudukları kitaplardaki hayatlarla dallandırlar. Ben bu düşünceye yürekten inanıyorum; çünkü belkide gidip göremeyeceğimi yerleri, yaşayamayacağım zamanları yaşıyorum. Evet, işte ben bu kitapla çok uzağa değil, komşumuz Yunanistan'ın Girit adasına yolculuk yaptım. 

   İlk defa Yunan Edebiyatı'ndan bir eser okudum. Zorba, Nikos Kazancakis'in olgunluk eseri ve yazar bir oyla Nobel Ödülü'nü Albert Camus'a kaptırmış. Biz öğrencilerin baş belası vizeler yüzünden kitabı okumam epeyce zaman aldı. Kitabı uzun sürede okumayı hiç sevmiyorum, özellikle araya başka şeyler girince kitaptan aldığım zevki azaltıyor. Kitap hakkındaki düşüncelerime gelecek olursak eğer kitap aslında felsefi bir kitap. İçinde pek çok beylik cümle var. Yazar, Aleksi Zorba karakterinin hayat görüşlerini biz okuyucuya aktarıyor. Zorba eşine az rastlanır bir karakter. Çapkın, hayat dolu ve insana yaşam sevinci veren bir kişiliğe sahip. Hiçbir şeyden korkusu yok. Zorba, ne iyilik için seviniyor ne de kötülük için üzülüyor. İyi ya da kötü yaptığı her şeyi bilen ama umursamayan bir karakter. Benim ise en sevdiğim özelliği ise ufak şeylerden mutlu olabilmesi. İnsan elindekiler ile yetinmeyi bilip onlara değer vermeli, bazen gerçekten her şey için çok geç olabiliyor. Günlük hayatta boş işlerle, sadece dünyevi çıkarlar için uğraşıp duruyoruz ve bize verilmiş en güzel hediye olan "zaman" kavramını adeta savuruyoruz hiç düşünmeden. Şu gerçeği hep gözardı ediyoruz: Ölüm gerçeğini. Sanki ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Özgür değiliz. 

   Not olarak şundan da bahsetmek istiyorum.  Kitapta dikkatimi  aslında bir olay biraz daha fazla çekti. Ölüm döşeğindeki bir köylünün kimi kimsesi yok diye daha canını vermeden eşyalarının yağmalanmaya başlanmasını çok garipsedim. Ölüm gibi bir gerçek insanoğlunun gözünün önüne serilmişken insanların bu gerçeği göz ardı edip dünyevi işlere hâlâ sıkı sıkıya tutunması ne büyük bir ironi!

 Kitapta tek sevmediğim yer, dul muhabbetinin birazcık fazla geçmesiydi. Ayrıca okuyacaklara büyük bir olay beklentisine girmeden, sadece kitabın ardında yatan düşüncelere kendilerini vermesini tavsiye ederim. Son olarak çeviriye de değinmek istiyorum. Can Yayınlarının kalitesi tartışılmaz, çeviri kalitesi mükemmel. (Fiyatları tuzlu olsa da.)
 Nikos Kazancakis'in Kandiye'deki mezarı

Nikos Kazancakis'in mezarında adeta Zorba'nın ağzından dökülmüş gibi şu sözler yazar:
"Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm."
Altını Çizdiklerim
  • "Bu dünyada her şeyin gizli bir anlamı var diye düşündüm. Her şey, insanlar, hayvanlar, ağaçlar ve yıldızlar hiyerogliftir. Onları heceleyip ne dediklerini anlayacak kişiye ne mutlu. Onlara baktığında bir şey anlamazsın; onların gerçek insan. hayvan, ağaç, yıldız olduklarını sanırsın; ancak ilerde, yıllarca sonra anlayacaksın!...
  • "İnsan canavardır! diye bağırdı ve sopasını şiddetle yere vurdu. Büyük canavar! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar, diyorum sana! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. İyilik mi ettin? Gözlerini oyar...
  • "Mutluydum; biliyordum bunu. Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız." 
  • "Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be... Hepimiz kurtların yiyeceği etiz..."
  • ''Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan!...''
  • "Komşumuz Hüseyin Ağa çok yoksuldu, hanımı, çocukları da yoktu. Akşam eve geldi mi, avluda diğer ihtiyarlarla oturur, çorap örerdi. Ermiş bir adamdı Hüseyin Ağa. Bir gün beni dizlerine aldı; hayır duası eder gibi elini başıma koydu; 'Aleksi' dedi, 'Bak sana bir şey söyleyeceğim, küçük olduğun için anlamayacaksın, büyüyünce anlarsın. Dinle oğlum, Tanrı'yı yedi kat gökler ve yedi kat yerler almaz; ama insanın kalbi alır, onun için aklını başına topla Aleksi, hiçbir zaman insan yüreğini yaralama."

11 Nisan 2014 Cuma

Okuma Şenliği Bahar 2014



   Çiçeği burnunda bir blogger olarak uzun bir düşünme sürecinden sonra katılmaya karar verdim. Biraz geç oldu; fakat açığımı kapatacağımı umuyorum. Okul dönemi olmasından dolayı (vize, final, ödev bitmiyor!) pek fazla iddialı değilim açıkçası; ama yinede okumaya gayret edeceğim. Yazın asıl kozlarımı sürmeyi düşünüyorum. Bu etkinlik benim için bir tecrübe olur diyorum ve listeme geçiyorum. Hepside çok merak ederek aldığım ve okumak için sabırsızlandığım eserler. Umarım iyi bir performans sergileyebilirim. :)




1. Kategori (10 puan): Tavsiyelerine güvendiği birinin önerdiği bir kitabı okuyanlara (En az 200 sayfa).  




2. Kategori (15 puan): Bir şiir kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).

Bütün Şiirleri - Sabahattin Ali
Özdemir Asaf - Çicek Senfonisi

3. Kategori (15 puan): Herhangi bir edebiyat ödülü kazanmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

Angela'nın Külleri - Frank McCourt   Pulitzer Ödülü

4. Kategori (15 puan): Bir öykü kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).




5. Kategori (20 puan): Adında bir çiçek adı olan veya "çiçek" sözcüğü geçen bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

Vadideki Zambak - Balzac

6. Kategori (20 puan): Şimdiye kadar hiç bir kitabını okumadığı bir kadın yazardan bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa). 

Ölüm Saati - Agatha Criste
Karin Slaughter - Acımasız


7. Kategori (20 puan): İlk kitabı 2010 yılında veya daha sonrası yıllarda çıkmış bir yazardan bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).      

Gırnatacı - Ercüment Cengiz 
Silo - Hugh Howey  Wool#1  (İlk kitabı: Half Way Home Mayıs 1, 2010)

8. Kategori (20 puan): Sinemaya uyarlanmış bir kitabı okuyup filmini izleyenlere (En az 200 sayfa).

Sineklerin Tanrısı -  William Golding (Okundu.)

9. Kategori (20 puan): Kütüphanesinde en uzun süredir okunmayı bekleyen o kitabı okuyanlara (En az 200 sayfa).


10. Kategori (25 puan): Kendisi doğmadan en az 100 yıl önce yazılmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

Üç Silahşör -  Alexandre Dumas

11. Kategori (25 puan): Rus edebiyatından bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

 Diriliş - Lev Tolstoy

12. Kategori (45 puan): Aynı yazardan en az 1.200 sayfa kitap okuyanlara.

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
          Budala---------------735 syf.   
 Yeraltından Notlar---153 syf.   (Okundu.)
         Ölü Bir Evden Anılar-369 syf.
 Toplam sayfa 1257

4 Nisan 2014 Cuma

##Kitap Alışverişim Kitapyurdu.com


   

   Kitapyurdu'ndan verdiğim siparişim elime ulaştı. Orhan Pamuk'un Kara Kitap adlı eserini temin edilemedi maalesef. İlk olarak paketlemeye değinmek istiyorum gerçekten fotoğrafta görüldüğü gibi çok güzel paketlemişler. Kitapların hiçbirine zarar gelmemiş. Benim için en hassas konu bu.
  







   Şiparişimin içeriğine gelecek olursak eğer, hepsini çok iyi araştırmalar ve artan bir merakla aldım. Hali hazırda okunmayı bekleyen kitaplarım olmasına karşı başka kitaplar okuma isteğine kapılıp almadan duramıyorum. Kitap alma hastalığı sanırım en tatlı hastalıklardan biri. Sipariş listemde Türk yazarlarımıza ağırlık verdim. Özellikle Nihal Atsız'ın kitaplarını çok merak ediyorum. Fedailerin Kalesi: Alamut'u almamda ise okuduğum Amin Maalouf'un Semerkant'ı etkili oldu. Orhan Kemal, Peyami Safa ve Sabahattin Ali için konuşmaya gerek yok sanırım hepsi usta kalemler. Ayrıca Tolstoy'a giriş için de beğenilen öykü kitabını listeme dahil ettim. Şimdilik yazacaklarım bu kadar umarım bir an önce hepsini bitirim.





   

...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...