Doğu'nun Limanları
Amin Maalouf
Çeviren: Saadet Özen
183 Sayfa
Puanım:★★★★☆
Doğu... Bizim için hiç yabancı olmayan, hemen hemen her gün duyduğumuz ve kullandığımız bir kelime. Evet, bazen kabul etmesek, kendimizi dışlasak bile bizim de özümüzde, genlerimizde Doğu Kültürü var. Ama doğunun başına 'orta' eklediğim zaman işler değişiyor, yazıma sanki bir bomba düşüyor, çocukların çığlıkları yükseliyor, özlem ve acı birbirine giriyor ve etrafı bir pus kaplıyor. Orta Doğu, kan demek; Orta doğu, savaş demek; Orta Doğu, özlem demek.
Okumaya başladığım zaman neyle karşılaşacağımı pek bilmiyorum. Nedensiz bir şekilde Doğu'nun Limanları'nı okuma istediği çöktü ve ben de bu isteğe karşı koyamadım, sayfaları birer birer çevirmeye başladım. Savaşın ve kaybedilmiş bir aşkın öyküsünü okuyacağımı hiç tahmin etmemiştim.
Beyrut, Paris ve yer yer Filistin arasında gidip geliyor bu iç sızlatan öykü. Aslında başlangıcı İstanbul'da yapıyor, oradan Adana'ya uzanıyor ve Ermeni olayları nedeniyle Beyrut'a doğru yolculuğuna devam ediyor. Asıl olaylar bundan sonra başlıyor. Türk bir baba ve Ermeni bir annenin çocuğu olan İsyan'nın, Yahudi bir kıza aşık olmasıyla da olaylar iyice şekillenmeye başlıyor. II. Dünya Savaşı'nda Paris'e, Arap-İsrail savaşında da Beyrut'a doğru bir yolculuğa çıkartıyor. Roman, savaşın savurduğu hayatlara kırık bir pencereden bakmamızı sağlıyor.
Savaşın anlatıldığı ama romanın merkezinde insanın olduğu bir kitap Doğu'nun Limanları. Bana öyle geldi, merkezinde daha çok insanın olduğunu hissettim. Başından sonuna kadar savaşın o gri havası hissediliyor ama savaş romanın arka planında seyrediyor. Ancak savaşın arka planda seyretmesi kitabı asla kötü yapmamış. Diğer türlü olsaydı, bu kadar seveceğimi düşünmüyorum. Bu kitap bir insanın öyküsü olarak okunmalı bence. Sevmiş, kabullenmiş, aşık olmuş, gelecek hayalleri kurmuş ve en önemlisi de derinden özlem duymuş bir insanın öyküsü. İsyan, öyküsünü kendi ağzından anlatıyor. Bu sayede başkarakteri vakit kaybetmeden benimsedim. İsyan dedim değil mi? Ne kadar ilginç bir isim! Adının bir öyküsü var elbet ama adı gibi değil kahramanımız. Ruhunda bir kabulleniş, bir teslimiyet var. Kitap, samimi bir havaya sahip. Bende uyandırdığı en büyük izlenim bu oldu. Bu samimiyeti Batılı yazarlarda hiç hissetmedim. Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcısı'nda ya da Zülfü Livaneli'nin romanların da hissettiğim aynı samimi hava, Doğu'nun Limanları'nda var. Bu durum, Doğu'ya özgü bir şey olsa gerek. Olaylar da bize hiç yabancı değil, biliyoruz ki hâlâ Orta Doğu'da akan kanlar dinmiyor. Orta Doğu için belki de nimet olan kültürel zenginlik, tam tersine buranın karabasanı oluvermiş. Bu gerçeği kitap okuyucuya bir kez daha gösteriyor. İnsanların kendi seçimlerinde nasıl kontrolü kaybettikleri, hayatın insanlara acımasız oyun oynamaktan asla bıkmadığı, insanların nasıl acılar çektiği gerçek bir duyguyla okunuyor. Amin Maalouf, ''İnsanlar sadece insan oldukları için bir arada yaşaya bilirler mi? Dil, din ve ırk gibi farklılıklar insanların barış içinde yaşamasına engel mi?'' gibi soruları insana sorgulatıyor. Cevabını da romanın kendisi veriyor.
Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı Doğu'nun Limanları. İçinde bol bol altı çizilesi cümle vardı. Akıcı diliyle de yormuyor. Yapı Kredi Yayınları'nın da kalitesi ve çevirisine diyecek yok. Çok fazla kalın olmayan, istenirse bir günde bitebilecek bu samimi eseri en kısa zamanda okumanızı tavsiye ederim. Ben, Amin Maalouf çok sevdim ve eserlerini okumaya devam edeceğim inşallah. Esen kalın. :)
Altını Çizdiklerim
“ - İlk neyi konuşalım, diye sordu.
- En kolayı, en baştan almak. Doğumunuzdan...
İki koca dakika ağzını hiç açmadan gezindi. Sonra, bir soruyla karşılık verdi.
- Bir inanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz? ”
“ "Gerçek üstatlar" derdi, "insana farklı gerçeklikleri öğretenlerdir" ”
“Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.”
“Zaman denen şey bir yanılsamadır. Geçmişin, saatlerin ve günlerin ve haftaların ve on yılların kül kadar ağırlı vardır; gelecek zamansa, isterse sonsuza dek sürsün, saniye saniye yaşanır.”