26 Ocak 2015 Pazartesi

Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal

   
Orhan Kemal
Bereketli Topraklar Üzerinde
Everest Yayınları
377 Sayfa
Puanım:★★★

Olma kula kul, öpme el ayak, kirlenmesin ağzın. Ya ver canını insan için ya da etme kalabalık dünyamıza!
 
   Bu topraklar, geçmişten günümüze kadar ne çok acı yaşadı kim bilir... Ne zulümlere, ne haksızlıklara tanıklık etti bu yorgun topraklar. Yeri geldi kendi içine çekti Anadolu'nun bağrından kopan acıyı, yeri geldi kan gibi kustu, sel aldı her yeri...

    İç Anadolu'nun yoksul ve unutulmuş bir köyünden gurbete çıkar üç arkadaş: Ali, Yusuf ve Hasan. Yusuf daha bilgilidir; çünkü daha önce Sivas'a gitmiş ve orada bir iş tutturmuştur. Ali ve Hasan ilk defa çıkarlar gurbete, düşüncelidirler. Öğretmenleri Yusuf'tur. Yusuf daha deneyimlidir, arkadaşlarına öğüt verir. Eee, dile kolay şehir görmüştür, şehir insanının ne mal olduğunu bilir. Üç yoldaşın umudu Çukurova'nın bereketli topraklarıdır. Herkese umut olan, her karışından bereket fışkıran o topraklar. Kimi kazandığı parayla gaz ocağı götürecektir memlekete, kimi de anasına bir entari. Tabii boşuna da gitmezler oraya, kendilerince dayanakları vardır. Hemşerileri orada fabrika açmış, büyük adam olmuştur. Hemşeriden daha iyisi mi olurmuş canım? Onları işe alır, onlarda üçün beşin yolunu bulurlar elbet. Böyle başlar işte üç yoldaşın, hatta "kardaşın" yolculuğu. Umutla bastıkları Adana topraklarının hayatlarına yeni bir yön vereceğinden habersizdirler.

    Orhan Kemal'in kalemiyle ilk tanışmam biraz hüzünlü olsa da gerçekleri öğrenmem daha doğrusu bildiğim sandığım şeylerin daha da fena olduğunu görmem beni çok etkiledi. Orhan Kemal yalın, süsten uzak bir anlatım kullanmış. Anlatmak istediğini hiç çekinmeden yazdığı belli oluyor. Kitap genellikle konuşmalardan oluşuyor. Tiyatrosal bir roman diyebilirim. Konuşmalar ve karakterler çok gerçekçiydi. Orhan Kemal, kitabın içinde geçen tüm konuşmaların hepsini yörenin doğal diliyle yazmış. Öyle ki, bütün yaşananlar benim yanımda oluyormuş hissine kapıldım okurken. Yusuf, Ali ve Hasan. Hepsi birer gerçekti, bütün yaşanalar gerçekti, kitaptaki kelimeler sanki birer bedene büründü de bir tiyatro sergiledi. Ama zihnimde hiç saklanamayan ve her bir satırı okudukça üzerindeki sisin dağıldığı bir düşünce vardı: Bütün yaşanan sahiden de gerçekti. Evet, belki adı Ali değil, Yusuf değil, Ahmet idi; ama birileri bu haksızlıklara uğramış, hayvandan daha aşağı bir muamele görmüş, tek derdi ekmek parası kazanmak olan bu insanlar, cehaletin dipsiz kuyularına yuvarlanıvermişti.

    Kitaptaki karakterlerin Çukurova serüvenine üç farklı çalışma alanından bakmamıza olanak sağlamış Orhan Kemal; ama çalışma ortamı değişse bile oraları işleten insanların kanlarındaki bozukluk hiç değişmiyor. Irgatbaşı işçiyi değil, ağayı ve patronu tutuyor. Ağa ve ırgatbaşı has ekmek yerken ırgatlara kuru ve kurtlu ekmek yedirtiliyor. İktidarın ve gücün insanı sersemleten etkisi burada da işliyor.  Irgatların cahilliği ise onların kazandıkların üç beş kuruşu orada burada savurmalarına neden oluyor. Kısacası düzen böyle gelmiş böyle gidiyor. Kimsenin başkaldıracak bir gücü, bir isteği yok. Başkaldıranın ayağı anında kaydırılıyor. Toprak ağaları emekçinin elinden para kazanmaya bakarken ırgatbaşı, kendisi de ırgat iken ne görmüşse onu uyguluyor. Bunları okurken şu soruyu sordum kendime: Günümüzde ne değişti peki? Sorunun cevabı basit: Hiçbir şey. Günümüzde de bu çarpık düzen takır takır işliyor. Kirli makineler, para babaları açgözlü bir yaratık gibi insanları bir bir yutuyor. İnsanların isimleri değişse bile düşünce yapısı genetik miras gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyor.

    Peki kitapta hep mi acı, hep mi hüzün var? Küçücük de olsa umut kırıntısı yok mu? Tabii ki var. Orhan Kemal, yaşattığı karanlık dünyanın içinde kalan küçük umut ışıklarından da bahsetmiş. Aslında doğru yolu; yani insan nefsine ve şahsiyetine sahip çıkarsa hiç değilse onurlu bir hayat yaşayabileceğini göstermiş. Bu kadar lakırdıyı ve biraz da iç döküşe dönen yazıyı toparlamam gerekirse, bu kitabı herkes okumalı, en azından yaşanmış veya yaşanmışa yakın olaylara canlı tanık olamasak bile zihinsel  olarak tanıklık etmeliyiz diyorum. Ben bu kitaptan aldığım tat ile Orhan Kemal'in yapıtlarını okumaya devam edeceğim inşallah. Sağlıcakla kalınız. 

4 yorum:

  1. Buğracığım, çok haklısın maalesef o zamanla bu zaman arasında değişen hiç bir şey yok:(
    Ben de Orhan Kemal'in romanlarında acıyla birlikte hiç umudunu kaybetmeyen insanları gördüm. Sanıyorum Orhan Kemal'in tarzı bu.
    Yazarın eserlerine yer verdiği hikayeler hep toplumsal konular. Hikayelerini okurken sanki o an oradaymışsın hissine bende kapılıyorum. Senin de belirttiğin gibi genellikle diyaloglardan oluşuyor. Çok uzun paragraflar yok. Bu nedenle yazarın eserlerini okurken okur sıkılmıyor.
    Yazarın bu eserini çok yıllar önce okumuştum. Şimdi tekrardan okumam lazım.
    Kalemine sağlık Buğracığım. Çok iyi bir yazı yazmışsın, tebrik ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Eral bala benim de anladığım kadarıyla Orhan Kemal'in yazma şekli acıyı umutla harmanlamak. Araştırma yaparken gördüm ki Orhan Kemal, toplumsal gerçekçilik üzerine yoğunlaşmış, insanlara hep doğruyu göstermek için uğraşmış ama ne yazık ki ülkemizde edebiyat yeteri kadar değer göremediği için bu yazarlardan toplumumuz faydalanamıyor. Tekrar tekrar okunabilecek bir kitap. :) Güzel yorumun içinde çok teşekkür ediyorum Eral abla. :)

      Sil
  2. Türk romanının bir numarasını güzel bir romanıyla tanımanız önemli. Tüm roman ve hikayelerine sahip olma ayrıcalığım benim için büyük bir keyiftir. Orhan Kemal için edebiyat önce İNSAN sonra yine İNSAN dır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Orhan Kemal'i araştırdığım zaman karşıma hep bu kitap çıktı ve ben de bu kitapla tanışmanın daha iyi olacağına kadar verdim. İyi ki de okumuşum. İnsana verdiği değer çok açık şekilde görülüyor.

      Sil

...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...