Cesur Yeni Dünya
Aldous Huxley
İthaki Yayınları
Çeviren: Ümit Tosun
333 Sayfa
Puanım:★★★★★
“Herkes herkese aittir.”
Cesur Yeni Dünya'ya hoş geldiniz. Kemerlerinizi bağlayın. Özgürlüklerinizi olduğu yere bırakın. Aşkmış, sevgiymiş, hüzünmüş, ahlâkmış, onlar da ne öyle! Atın atın, hepsini atın. Çok gereksizler. Burada herkes mutlu, kimsenin düşünecek zamanı bile yok. Aaa yapmayın, çekingen olmayın canım. Geldiğiniz yerden hiç de farkı yok burasının. Siz orada gölgesini gördünüz belki ama artık gerçeğiyle tanışma vakti. Acele edin!

F.S* 632 yılında yani 26. yüzyılın Londrası'nda geçiyor hikaye. Başlamadan belirtmek istiyorum, kitabın bilim kurgu olduğuna itiraz etmem ama bana biraz daha kabuslar ile dolu bir kehanet gibi geldi. Ayrılmış vahşi bölgeler hariç dünyanın tamamında totaliter bir rejim kurulmuş. Savaşlar ve hastalıklar yok edilmiş. 'Uygarlık' alabildiğine istikrarlı bir şekilde hüküm sürüyor. Bu uygarlıkta anne-baba yok. Ebeveyn kavramı müstehcen ve ayıp algılanıyor. İnsanlar Kuluçka ve Şartlandırma Merkezlerinde seri şekilde üretiliyor ve embriyonun gelişim süresince çeşitli müdahalelerle sınıflara ayrılıyor. Toplum alfa, beta, gama, delta ve epsilon şeklinde zeka seviyelerine göre sınıflandırılmış vaziyette. Üretimi robot gibi olan insanın hayatı da bir robottan farksız durumda. Merkezde üretilen insanların yaşayacakları hayatlar önceden çiziliyor. Bokanovski denilen bir yöntem sayesinde döllenmiş yumurtaların gelişimi durdurularak tomurcuklanması sağlanıyor ve böylece tek bir yumurtadan bir sürü birbirinin tıpatıpı insanlar üretiliyor ve çeşitli üretim fabrikalarında işçi, daha gerçekçi olmak gerekirse köle olarak kullanılıyor. Tabii böyle bir uygarlıkta sanat, bilim ve kitaplar da yok.
Oluşturulan toplumda herkes mutlu. Aslında insanların tamamı sahte bir mutluluk çukuruna gömülmüş durumda; ama bu sahte mutluluk sistemin içindeki insanlara öyle bir işlenmiş ki hiçbiri farkında bile değil. Bireyselliğin olmadığı toplumda, kişilik tamamen tahrip edilmiş ve insani duygulardan arındırılmış bir yaratık oluşturulmuş. Hayatın temeli hedoizm; yani hazcılık üzerine kurulu. Tabir-i caizse herkes uçkur peşinde. Herkes istediği kişiyle beraber olabiliyor. Bir insana bağlanmak tuhaf karşılanıyor. Kötü hissetmeye de asla yer yok ama olur da kötü hissederseniz çaresi var. Devlet tarafından yasal üretilen ve dağıtılan 'soma' adlı uyuşturucu alıyorsun ve kafan tamamen boşalıyor. Böylelikle zaten düşünemeyen beyinler daha da uyuşturuluyor. Peki, katı bir kast sistemine sahip ve her türlü sevginin, aşkın, ahlakın yok edildiği bu toplulukla düzen nasıl sağlanıyor? Hipnopedya sayesinde. Doğduğu andan itibaren tüm insanlara uykularında belirli bir basmakalıp söylemler dinlettiriliyor ve uykuda eğitim sayesinde insanlar söylenenlere inandırılıyor. Bu şekilde toplumsal istikrar korunuyor. Örneğin bir beta kendi sınıfından memnun, asla sınıfını veya hayatını sorgulamıyor. Bu anlatılanlar benim kulağıma hiçte yabancı gelmedi. Yaşadığım dünyaya bakınca, insanların insan olduklarını unuttuğunu hemen hemen her yerde görünce, Aldous Huxley'in ne kadar ileri görüşlü bir yazar olduğunu anladım.

Bu kitapta o kadar çok konuya değinilmiş ki içlerinden bir kaç tanesinden bahsetmek istiyorum; çünkü kitabın alınıp okunması taraftarıyım, hatta kitabı henüz okumadıysanız hemen bir kitapçıya koşun derim. Cesur Yeni Dünya okumayanın çok şey kaybedeceği bir kitap. Pamuk eller kitaplara. :)
Evet, öncelikli olarak hipnopedya ile yapılan algı yönetiminden bahsetmek istiyorum. Cesur Yeni Dünya toplumuna uygulanan algı yönetiminin şu anki dünya toplumuna da birçok vasıta ile uygulandığını düşünüyorum. Televizyon ve internet bunun başını çekiyor. İnsanların değer yargıları değiştiriliyor, düşünmeleri engelleniyor. Doğru veya yanlış ayrımında çok fazla karmaşa mevcut ve bu karmaşıklık git gide artıyor. Kimse doğru veya yanlış ayrımı yapmıyor/yapamıyor. Davranışlar sorgulanmıyor. Belirli bir kılıflara uyduruluyor. Aynen kitaptaki gibi hazcılık hayatın sanki tek gerçeğiymiş gibi gösteriliyor. Geçmişten beri insanların sığınağı olan kitaplar bile bazı yeni çıkan kitaplar sayesinde artık bu algı yönetimine hizmet ediyor. Kitabı okurken yazılanları kendi yaşadığım dünya ile örtüştürmemem imkansızdı ve zihnim git gide karanlığa gömüldü. Geleceğe dair olan umut ışıklarım söndü. Artık elde avuçta kalanlar ise sadece umut kırıntıları...
Kitapta benim ilgimi çeken diğer bir yön ise tüketim. İnsanlar çocukluktan beri deli gibi tüketmeye şartlandırılmış durumdalar. Eskidiyse at gitsin. Hemen yenisini al. Günümüzün marka-moda çılgınlığı gibi sınırsız bir tüketim var. Tüket tüket ve gezegeni yok et. Cesur Yeni Dünya'da boş zamanında öyle kitap okumak, düşünmek hatta arkadaşlarla muhabbet etmek bile yok. İnsanlar golf veya duyusal haz filmleriyle vakit geçiriyor. Ölümden bile toplumsal fayda güdülüyor ve fosfor elde edilmek için ölüler yakılıyor. Ölüm korkusunun izleri silinmiş durumda ve insanlar ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Şuan ki dünyada da bu durum pek farksız değil. Öleceğini bile bile yaşayan tek canlı insandır, ama günlük meşgalede bu durum asla aklımıza gelmiyor; zevkler, ihtişam, para ölümü sürekli maskeliyor. Doğal olarak yaşama içgüdüsü her zaman baskın gelebilir ve böyle olması gereklidir ancak ölümü hatırlamak hayatta daha az hataya düşmemize yarar. En azından 'vicdanlı' bireyler olmamızı sağlar; çünkü vicdan ruhun aynasıdır.

Benim kitap hakkındaki diyeceklerim bunlarla sınırlı değil aslında. Bahsetmediğim, bahsetmekten çekindiğim birçok şey var ama daha fazla yazarsam kitabı büyüsünü bozmaktan korkuyorum. Sadece kitabın başında akıcılıkta çeviriden kaynaklı bir sorun hissettim, ama sayfalar ilerledikçe çeviri daha duru bir hale geldi ve sayfalar akıp gitti. Ufak bir yazımla sizlere veda etmek istiyorum. Mutluluk hayatın tek amacı olmamalıdır. Hayat sadece tek bir duygu ile değil, duygular denizine yelken açıldığında insana keyif verir. Acı, insanı olgunlaştırır. Hüzün, direnmeyi öğretir. Aşk ise ah aşk hayatın ta kendisidir.
Esen kalın, herkese keyifli ve bol okumalı günler diliyorum. :)
*F.S: Henri Ford'un "T" modeli otomobili ürettiği yıl milat kabul edilmiştir.
Altını Çizdiklerim
- “Eğer doğru kullanırsan sözcükler X ışınlarına dönüşebilirler -her şeyi delip geçerler. Okursun ve delinirsin.”
- “Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun. Yalnız olana acımazsız davranıyorlar.”
- “İnsan mutluluk konusunu düşünmek zorunda olmasa, yaşam ne kadar eğlenceli olurdu! ”
- “Çok hoş, dedi Denetçi. Fakat uygar ülkelerde, uğrunda çapa yapmadan kızları elde edebilirsiniz; üstelik sokan sinek ya da sivrisinekler de yoktur. Yüzyıllar önce köklerini kazıdık. Vahşi kaşlarını çatarak başını salladı. Köklerini kazıdınız. Evet, kesinlikle sizin tarzınız. Katlanmayı öğrenmek yerine tatsız olan her şeyin kökünü kazımak. Hangisi daha onurludur usumuzca, acımasız kaderin sapan taşları ve oklarına katlanmak mı, yoksa silah kuşanıp karşı koyarak son ver mi dert yağmuruna... Ama siz bunların hiç birini yapmıyorsunuz. Ne katlanıyorsunuz, ne de karşı koyuyorsunuz. Yalnızca sapan taşları ve okları siliyorsunuz yeryüzünden. Kolayına kaçıyorsunuz.”